ON BİR ADIM

 







Usülsüz vusul olmaz.

Abdülhalik Gücdevanî (ks) ve ondan sonra gelen büyükler, manevi terbiye ve kalbî zikirde tutma usullerini on bir temel prensipte ortaya koymuşlardır. Bu prensipler her Müslüman için hedef ahlaklardır. Bütün hak yolcuları için lazım olan usullerdir. Onlar zikrin meyveleridir, güzel terbiyenin sonuçlarıdır. Zikir ayetlerinin tefsiridir. Hz. Resulullah (sav) Efendimizin devamlı zikir halinin açıklamasıdır. Halk içinde Hak ile olma sünnetinin her devirde yaşanmasıdır. Her an Yüce Allah ile olmanın ispatıdır. Bu usuller şunlardır:


1. Vukûf-i Zamanî


Arapça, zamanı korumak demektir. Sâlikin, her ân hâlinden haberdâr olmasına denir. Bu şekilde sâlik, içinde bulunduğu halin şükrü mü, özrü mü gerektirdiğini bilir ve ona göre davranır. Nakşî tabiridir.


Manası, yaşanan her anın farkında olmaktır. Hak yolcusu, her anını kontrol etmelidir. O vakit içinde kendisine gereken en hayırlı amelin ne olduğunu bilmeli ve o ameli yapmalıdır. Vakitlerini bir çeşit zikir ile geçirmeye çalışmalıdır. Nefsinin davranışlarını kontrol etmelidir. Eğer yaptıkları hayırlı ve güzel amelse, buna şükretmelidir. Şükür bir zikirdir. Körü, çirkin ve haram işlere bulaşmışsa hemen tövbe ve istiğfara sarılmalıdır. İstiğfar da bir zikirdir. Geçmişteki noksanlıklarını gidermek için çalışmalıdır. Ayrıca nefes alıp verirken kalbinin durumuna da bakmalıdır. Nefeslerin zikir ve huzur içinde mi yoksa gaflet içinde mi çıktığına dikkat etmelidir. Arifler buna sahv yani manevî uyanıklık derler.
Hak yolcusu kendisinin devamlı Yüce Allah'ın nazarı ve kontrolü altında bulunduğunu düşünmelidir. Her an Yüce Allah'a gittiğini, ölüme yaklaştığını bilmelidir. Gafletten uyanmaya çalışmalıdır. Şayet uyanmıyorsa, bir gün muhakkak uyanacağını bilmelidir.


2. Vukûf-i Adedî

Arapça, sayıya dikkat etmek, demektir. Zikirde sayı önemlidir. Sayının az veya çok olması, ruhun manevî gelişimine ters etki etmesi bakımından sayıya tam anlamıyla uymak gerekir. Nakşî tabiridir.

Manası, çektiği zikrin farkında olmak, adedi korumaktır. Hak yolcusu zikrin sayısına dikkat etmelidir. Zikri, öğretilen edebe uygun yapmalıdır. Sayıyı korumakla birlikte, asıl olarak kalbin huzuruna dikkat etmelidir. Kalbi zikirde toplamalıdır. Özellikle "La ilahe illallah" zikrini çekerken nefsini ve Yüce Allah'tan başka bütün varlıkları unutmalı, aradan çıkarmalı, zikrin tadına ulaşmaya çalışmalıdır. Zikir esnasında kendini aşarak ilâhî cezbeye ulaşmalıdır. Bu aşk ve cezbe, manevi ilimlerin ilk basamağıdır.


3. Vukûf-i Kalbî

Arapça, kalbe dikkat etmek demektir. Buna, "gönüle varıp, gönülü beklemek" şeklinde tanım getirilir. Kalbin Allah'tan gayri herşeyden sıyrılıp, Allah tefekküründe sürekliliği koruyarak yoğunlaşması. Sadece Allah'ı düşünme. Nakşî tabiridir.


Manası, kalbi zikirde toplamak ve bütünüyle zikrettiği varlığa bağlanmaktır.


Hak yolcusu, zikir esnasında Yüce Allah ile tam bir huzur halini elde etmeye çalışmalıdır. Öyle ki, kalbinde O'ndan başka hiçbir varlığa bir meyil ve muhabbeti kalmamalıdır. Kalbin içinde dolaşan dünyevî fikirlere mâni olmalıdır. Zikrin sırrına ve şuuruna ulaşmalıdır. Sürekli kalbe ve içindeki sevgiliye yönelmelidir. Şahı Nakşibend (ks), kalbi zikirde toplamayı ve zikrini yaptığı Yüce Zat'a bağlamayı, sayıya dikkat etmekten daha önemli ve gerekli görmüştür.

4. Nazar Ber Kadem

Arapça ve Farsça kelimelerden mürekkeb bu ifade, ayağa bakmak anlamına gelir.
Nakşî ıstılahındandır. Sülük gören kişinin, nerede olursa olsun, zihnî konsantrasyonunu dağıtmamak için hep ayağının ucuna, yürüyeceği yere bakmasıdır. Bu, kendini beğenme hastalığından kurtulmaya vesile olarak görülür. Bu şekilde varlık mertebeleri aşılıp mahviyete ve fakra erilir.

Manası, gözün ayağın üzerinde olmasıdır. Hak yolcusu, yürüken devamlı önüne bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeylere takılmamalıdır. Gözünü koruyamayan kimsenin gönlü karışık olur, ciddi olmayan kimseden ciddi işler çıkmaz, denmiştir.

Hak yolcusunun gözünde tek hedefi olmalı, kalbini o hedefte toplamalı ve girdiği yolda bütün gayretini kullanmalıdır. Allah'tan gayri şeylere iltifat etmemelidir. Hedefine koşarak giden bir kimsenin devamlı önüne bakması gerekir. Yoksa ayağı sürçer, yere düşer.

Hak yolcusunun sözü ile işi bir olmalıdır. İçinde bulunduğu hâle uygun konuşmalı ve davranmalıdır. Ehli olmadığı, bilmediği, tatmadığı hallerden ve ilimlerden bahsetmemeli, onu kendisine mal etmemelidir. Hâlini ve haddini bilmelidir.

İmam Rabbani (ks) der ki: "Nazar ber kaden, hak yolcusunun gözü ayağını ileri geçmez şekilde anlaşılmamalıdır. Bu anlayış vâkıaya aykırıdır. Bundan anlaşılması gereken şudur: Göz devamlı ileri bakmalı, ayak da onu takip etmelidir. Çünkü yüksek makamlara önce göz dikilir, sonra adım atılır. İnsan gözünü yükseklere dikmeli ki, gayretini ona göre kullansın. Aza kanaat eden az kazanır. Uçamayan yaya yürümek zorunda kalır."

Hak yolcusu kendinden ileri gidenleri örnek almalıdır. Zayıf ve geride kalanlara bakıp hâline şükretmeli, ayrıca onlarla şefkat gösterip yardım etmelidir. Bir de mümin mütevazı olmalı, kibir ve çalım içinde yürümemelidir. Sünnete uymalı, önüne bakmalı, gereksiz bakışları ile kimseyi rahatsız etmemelidir.

5. Hûş Der Dem

Farsça her an uyanık olmak demektir. Nakşî ıstılahıdır. Sûfilere göre, her insanın soluğu
"ha" sesi şeklinde vücûda girip çıkar. Bu, "hâ-yı hüviyet" e işarettir. Bu bakımdan insanoğlu, her nefesde istese de zikir çekmektedir, istemese de... Ancak, insan olayın farkında olmadığından, bu zikir sayılmaz. Tıpkı uykuda sayıklanan söz gibi bir fayda vermez. Zikir hali, her an Allah'ı düşünen kimse için mevcuttur. Tasavvufi olgunluk eğitimi, ihsan şuurunu sağladığı için, bu durumda olan kişiler, her an uyanıktır.

Manası, her nefes alış-verişte uyanık bulunmak, gaflette olmamaktır. Hak yolcusu her nefesini Allah ile huzur ve uyanıklık içinde alıp vermelidir. Bütün vakitlerini bir çeşit ibadet ve taat içinde geçirmelidir. Çünkü Allah'ın zikri ve itaati içinde geçen her nefeste kul Yüce Allah'a bağlanmış olur ve böyle nefesler diridir, canlıdır, tatlıdır, feyizlidir. Gafletle çıkan ve isyanda harcanan bütün nefesler ölüdür, feyizsizdir, nursuzdur, tatsızdır. Gaflet (Gaflet) anında insan Rabbiyle kalbinin bağını kesmiş olur.

Şah-ı Nakşibend (ks) der ki: "Bizim terbiye yolumuz, nefeslere varana kadar her anını uyanık geçirme üzerine kurulmuştur. Uyanık sufi, iki nefes arasını bile zikirle geçirir."
Arifler der ki: Bu çok zor bir iştir. Ancak peşine düşenler ve zatî zikre geçenler onun mümkün olduğunu anlarlar. Çünkü bu hâli bizzat yaşarlar.


Hak yolcusu, elindeki ânı iyi değerlendirmelidir. Geçmiş zamanın derdi ve geleceğin endişesi ile eldeki ânını zayi etmemelidir. İşin en doğrusu, sık sık istiğfar etmelidir.


*Arifler yolunun edebleri kitabı ve Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu'nun Tasavvuf terimleri ve deyimleri sözlüğündenderlenmiştir.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TESBİHAT

HATME DUASI

HOŞGELDİN YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN