İHLÂS
Hâlis; temiz etmek, niyeti temizlemek, dünya faydalarını düşünmeden bütün işlerini, ibadetlerini yalnız Allah (c.c) için yapmak demek olan ihlâs hakkında, Mektubât'taki bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:``İbadetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allah, ihlâs ile yapılan işleri kabul eder." Hilyetü'l Evliya'da kaydedildğine göre, Resullullah Efendimiz (s.a.v), Muaz bin Cebel'i, Yemen'e vali gönderirken şöyle buyurmuşlardır: ''İbadetlerini ihlas ile yap. İhlas ile yapılan az amel kıyamet günü sana yetişir.''
Seyyid Emir Külal (k.s); ''İhlassız amel, sahte para gibidir, kabul edilmez.'' demiş. Sehl-i Tüsteri'ye; ''İnsanın nefsine en çok ağır gelen şey nedir?'' diye sorduklarında, ''İhlastır." cevabını vermiş; ''Zira ihlasta nefsin nasibi yani payı yoktur." diye bir açıklamada da bulunmuştur. İmam-ı Rabbani (k.s) ise ihlas ile uzun yılların amelinin, işinin, kısa zamanda ele geçeceğini açıklamıştır.
İhlasla İlgili Bir Kıssa
Âbidin biri uzun yıllar Allah'a ibadet etmiş. Günün birinde cemaat kendisine gelerek;
"Falan yerde ağaca tapan insanlar var!" diye haber vermişler. Buna kızan âbid, baltayı omzuna alarak ağacı kesmek üzere yola çıkmış. Yolda ihtiyar suretinde şeytanla karşılaşmış. Şeytan;
''Nereye gidiyorsun?'' diye sormuş. Abid:
"Falan yerde bir ağaca tapıyorlarmış o ağacı keseceğim demiş!" demiş. Şeytan; "Sana ne? İbadetini bıraktın da ağacı kesmekle mi meşgul oluyorsun? İbadetine dön! demiş. Abid:
"Bu da benim bir ibadetimdir, insanların sapkınlığına engel olacağım." demiş. Şeytan; "Ben bu ağacı kesmek isteyene izin vermem." demiş ve dövüşmüşler. Abid şeytanı yenerek göğsü üzerine oturmuş, bunun üzerine şeytan:
"Beni bırak, sana söyleyeceklerim var, sen bundan sorumlu değilsin. Kendin ağaca tapmıyorsun, başkasından sana ne var? Allahu Teala'nın yeryüzünde bu kadar peygamberleri mevcuttur, dilese buraya da bir peygamber gönderir ve ağacı ona yıktırır." demiş. Abid:
"Hayır, olmaz mutlak surette bu ağacı yıkacağım." demiş ve ikinci defa şeytanla boğuşmaya başlamışlar. İkinci defa yine onu yenmiş, göğsü üzerine oturmuş. Bunun üzerine şeytan:
"Beni bırak, sana öyle teklifte bulunacağım ki, bu hem senin hem de benim hakkımda daha hayırlıdır." demiş. Abid şeytanı tekrar bırakmış ve "Teklifin nedir?" diye sormuş. Şeytan:
"Sen hiçbir şeye sahip olamayıp insanların başına yük olan bir kimsesin. Elbette sen de emsallerinden üstün olmak, yoksullara yardımda bulunmak gibi meziyetleri istersin değil mi?" Adam:
"Evet, isterim." deyince, şeytan ; "Ohalde sen bu işten vazgeç, evine dön. Her sabah senin başının ucuna iki altın korum. Bunları istediğin gibi kendine, ailene ve yoksullara dağıtırsın. Bu da senin için bu ağacı kesmekten daha hayırlı olur. Çünkü onu kesmenin ağaca tapanlara bir zararı olmadığı gibi, ağaca tapmayanlara da bir kârı yoktur." demiş. Abid, bir süre düşündükten sonra: "Bu ihtiyar doğru söylüyor. Ben peygamber değilim ki bu ağacı kesmek mecburiyetinde kalayım. Allahu Zülcelal bunu kesmekle bana emretmedi ki kesmemekle O'na asi olayım. Bu ihtiyarın vaadi hepsinden karlıdır." diyerek onunla sözleşerek dönmüş. Akşam yatmış, sabahleyin başı ucunda iki altını bulmuş ve ondan sonra altınlar kesilmiş. Altınların kesildiğini gören abid, hiddetle yine baltayı omzuna alıp ağacı kesmek üzere yola çıkmış. Yolda yine aynı ihtiyarla karşılaşmış. Yine ihtiyar nereye gittiğini sormuş, ağacı kesmeye gittiğini söylemiş. Bunun üzerine ihtiyar; "Geçmiş olsun, sen onu daha yıkamazsın." diyerek dövüşmeye başladılar. Bu defa ihtiyar, abidi ayaklarının altına alarak kuş gibi oynatmaya başladı ve abide; "Ya bu fikrinden vazgeçersin ya da seni boğazlarım." Abid bir şey yapamayacağını anlayınca ihtiyara: "Beni bırak ve bana ilk önce nasıl sana galip geldiğimi ve şimdi senin beni nasıl mağlup ettiğini anlat." dedi. Şeytan:
"İlk hiddet ve çıkışın Allah için idi, niyetin ahiret sermayesi idi. Onun için Allahu Teala seni galip getirdi fakat bu sefer ki hiddetin ve çıkışın dünyalık içindir. Altınlar gelmiyor diye kızdın, onun için ben seni mağlup ettim." der.
Bu hikayeler, Allahu Teala'nın: "Ancak senin kullarından ihlas asahibi olanlar müstesna..." (Sad Suresi/38) buyruğunun anlamıdır çünkü insan şeytandan ancak ihlas ile korunur.
İhlas, Cenab-ı Allah'a yakınlaşabilme gayesi ile her türlü dünya menfaatlerinden kalbi koruyabilmektir. İhlasın meyvesi ise, ihsandır. Bu da kulun, sanki Allah'ı görüyormuş gibi ibadet ve davranışlarda bulunması ve kendisini her an ilahi müşahede altında hissedebilmesidir. İhlas, kulları en büyük hayır olan ilahi rızaya nail eyler.
Allah'ın mahlukların amellerinden muradı ancak kendi rızasına müteveccih olan ihlastır. Ayet-i kerimelerde buyrulur: "(Ey Resulüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak ihlas ile kulluk et. (Zümer,39/2)
"De ki: Ben, dini Allah'a has kılarak ihlaslı bir şekilde O'na kulluk etmekle emrolundum. (Zümer,39/11)
Huzur-i İlahi'den kovulan iblis dedi ki: "Ey Rabbim! And olsun ki beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım." Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna. (Hicr,15/39-40)
Ayette ifade edildiği gibi şeytan ancak ve ancak ihlasta zaaf gösterenlere musallat olabilmektedir. İhlaslı kullara ise hiçbir tesiri mümkün değildir. Nitekim Cenab-ı Hakk, şeytanın sözlerine karşılık şöyle buyurmuştur:
"İşte bana varan dosdoğru yol, bu (ihlaslı kullardan olmak yolu) dur. (Hicr,15/41)
Hadis-i kudside buyurulur: "İhlas, benim sırlarımdan (öyle) bir sırdır (ki), onu kullarımdan ancak sevdiğim kimsenin kalbine emanet ederim. Onu (ecir defterine) yazmak için bir melek ve ifsat etmek için de bir şeytan ona (ihlasa) muttali olamaz.
İhlas, bütün ameller için zaruri olan öyle yüce bir nimettir ki, ona sahip olmadan kurtuluşun mümkün olmadığını ifade için hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
"İnsanlar helak olur, alimler kurtulur. Alimler de helak olur, amel sahibi alimler kurtulur. Amel sahibi alimler de helak olur ancak ihlas sahibi alimler kurtulur. Ancak bu ihlas sahipleri de (her an dünyada ) büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır."
Şeyh Fethullah Hazretleri (k.s) buyuruyor: "Tasavvuf, ihlası kazanabilmek için muhabbet-i ilahi tahsilidir." Şu halde ihlas dinde hak ve esas, tasavvufta gayedir. İhlası kazanan kamil, kazanmayan ise dünya ve ahirette amellerinin noksan kalmasına sebep olur.
Ayet-i kerimede: "Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın." (Kehf,18/110) buyrulmaktadır. Ortak koşmak şirk olur; hırs, riya, ucb, kibir olur. Bunlar nefsin en çirkin sıfatları olup, bunlardan kurtulmaya çalışmak, ihlası kazanmaya sebeptir.
Efendimiz (s.a.v) bir başka hadisinde şöyle bildiriyor: "Kıyamet günü sorguya çekilecel üç grup insandan birincisi, Allahu Teala'nın ilim verdiği kimselerdir. Allahu Teala onlara sorar:
- Sana verdiğim ilimle amel ettin mi?
- Ya Rab, akşam-sabah sana kulluk ettim. Ümmet-i Muhammed'e (s.a.v) vaaz ve nasihatte bulundum. Bunları senin için yaptım.
- Hayır. Sana çok alim desinler diye konuştun.
İkinci zümre servet sahibi olanlardır. Allahu Teala onlara da sorar:
- Verdiğim servetle ne yaptın?
- Akşam-sabah senin rızan için dağıttım.
- Hayır ne kadar cömert insan desinler diye dağıttın ve sana cömert dediler ücretini böylece aldın.
Üçüncü zümre savaş alanında cihat eden insandır. Allahu Teala onlara da sorar:
- Sana verdiğim güç ve kuvvetle ne yaptın?
- Ey Rabbim, senin için savaştım; kafirleri öldürdüm.
- Yalan söylüyorsun. Kahraman adam desinler diye yaptın.
Kitaplara geçecek kahramanlık yapar ama ihlası ele geçiremezse bir mükafat bulamaz.
Kuşeyri Risalesi'nde İmam Kuşeyri şöyle anlatıyor:
Fakir bir genç vardı. Büyük sufi Ebu Said Harraz (k.s) Hazretlerinin meclisinden ayrılmaz, onun isteklerini yerine geitrmeye çalışır, fakirlere hizmet eder koşturur dururdu. Bir gün Ebu Said Harraz (k.s) Hazretleri işlerde ihlastan bahsetti. Fakir genç bu sözlerin kendisine söylendiğini sandı, incindi, hizmeti terk etti. Gencin işleri bırakması Ebu Said Harraz (k.s) Hazretlerine dokundu, gence sordu:
"Ey oğul! Kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için koşturuyordun sonra bırakıverdin. Sebebi nedir?" Genç dedi ki:
"Efendim, siz ihlas hakkında bazı şeyler anlattınız. Ben de işlerime gösteriş karışmasından korktuğum için yaptığım işleri bıraktım."
Bunun üzerine Ebu Said Harraz (k.s) şöyle buyurdu:
"Evlat, gafil olma, dikkat et! İhlas kaygısı yapılan işleri engellemez. Akıllı kimse de ihlas korkusuyla amellerini terk etmez. Çünkü o zaman hem ihlası hem de ameli kaybetmiş olur. Ben sana yaptığın işleri terk et demedim, işlerinde ihlaslı ol, dedim. Fakat görüyorum ki ihlası ararken salih amellerden geri kaldın, bu durumun bize zararı dokundu. Sen yapmakta olduğun hizmetlere devam et ama işlerinde de Allah için ihlaslı ol.
Yorumlar
Yorum Gönder